ESRARENGİZ 4. TELEFON NUMARASI KİMİN
Emin Çölaşan;
– Bugün ustamız, Türk basınının seçkin ismi rahmetli Abdi İpekçi nin sekizinci ölüm yıldönümü. Kirli eller Abdi Beyi 1 Şubat 1979 günü öldürmüşlerdi. Katil Mehmet Ali Ağca daha sonra yakalanmış, ölüm cezası almış, bir süre sonra da askeri cezaevinden kaçmıştı. Bu adam daha sonra papa suikastında İtalyada ortaya çıktı. Ancak Abdi İpekçi cinayeti bugüne kadar tam olarak aydınlanmış değil. Olayın pek çok karanlık kişisi ve noktası var. Siz bu konuda iki kitap yazmış ve olayı ayrıntılarıyla araştırmış bir gazetecisiniz. Bugün sizinle Abdi İpekçi cinayetini, Mehmet Ali Ağca olayını konuşmak istiyorum. Önce şunu soracağım. Abdi Beyi gerçekten Ağca mı vurdu, yoksa bir başkası mı?
-Sayın Çölaşan, eldeki kanıtlar, Ağca nın vurduğunu gösteriyor. Ancak başka olasılıklar da var. Örneğin, Oral Çelik adlı kişinin de İpekçi ye kurşun sıktığı öne sürülüyor.
-Kim söylüyor bunu, Ağca nın kendisi.
– Evet kendisi. Bana Roma da. Rebbibbia Cezaevinde İpekçi yi vuran Oral Çeliktir dedi. Ama biliyorsunuz Ağca yalan söylemekte çok hünerlidir.
– Peki, bu konu, Türkiye de o zaman yeterince araştırılıp ortaya çıkarılmadı mı?
-Pek araştırılmış sayılmaz. Çünkü Ağca yakalanır yakalanmaz Ben vurdum demiş. Polis de Ağca nın söylediklerini herhalde bu yüzden doğru kabul etmiş. Aslında yaptığı hep bu, İstanbulda da, Romada da aynı yöntemi kullanıp bağlı olduğu örgütü saklamayı amaçlıyor.
– İstanbulda da nasıl yapıyor, bu oyalama işini?
– Birbirini tutmayan ifadeler veriyor. O aşamada, Ağca için önemli olan Abdi Beye ateş edilen silahın ele geçmesini önlemek. Bunun için önce silahı attığını söylüyor, daha sonra da silahı, Mehmet Şenere verdiğini söylüyor. Burada izin verirseniz bu olaya adı karışan ve sonra yurt dışına kaçan birkaç kişiden söz etmek istiyorum. Bu Mehmet Şener, İsviçrede uyuşturucu madde kaçakçılığı suçundan beş yıl hapis cezası aldı. Sonra, üst mahkeme kendisini serbest bıraktı. Oral Çelik ve Abdullah Çatlı adlı Ülkücüler de, aynı davada gıyaplarında yargılandılar. Bunların hepsi Ülkücü. Oral Çelik ortada hiç yok. Abdullah Çatlı, Mehmet Şenerle birlikte 22 Şubat 1982de İsviçrede sahte pasaportla yakalanmışlardı. Çatlı, hemen serbest bırakıldı. Neden serbest bırakıldığı belli değil. Ancak Çatlı, şu anda Fransada tutuklu. Bu noktada aklıma Acaba bu Çatlı bir istihbarat örgütü elemanı mı diye bir soru geliyor. Ama bilemiyorum. Kaldı ki, bilsem bile ne ben söyleyebilirim ne de siz yazabilirsiniz. İstihbaratçılık öyle bir iştir ki, birileri birilerini sürekli kullanır. Bu istihbarat örgütü, yerli de olabilir, yabancıda. Yaptığım bunca araştırmadan sonra, bendeki kuşkuyu size söyleyeyim: Birileri Abdullah Çatlı yı da, Oral Çelik ide koruyor. Ama kimlerin koruduğunu ben bilemem. Şimdi yine İpekçi Cinayetine dönersek, Ağca yakalandığında, bütün amacı, silahın ele geçmesini önlemek. Nitekim burada yakalandıktan sonra Silahı attım derken, daha sonra Romada, Türk savcılara verdiği ifadede, silahı cinayet sonrasında İstanbulda bir eve bıraktığını söylüyor.
– Peki, Abdi Beye kaç kişi ateş etti Sadece Ağca mı?
– Bakınız size ölüm muayene zabıt varakasını göstereyim. Bu tutanağa göre, Abdi Beyin vücudunda sekiz veya dokuz kurşun yarası var. Oysa İpekçi ailesinin avukatı Sahir Erman yedi el ateş edildiğini saptamış, bunu da, el yazısıyla bir kağıda yazmış. Ancak duruşmalarda, bu soru nedense hiç tartışılmamış. Ayrıca, Abdi Beye hangi taraftan ateş edildiği de belirsiz. İnanılır gibi değil ama davada otopsi raporu yeterince tartışılmamış silah da kayıp. Bir sürü şey kayıp ya da eksik. Bunların hiçbiri soruşturulup ortaya çıkarılmayınca, Ağca da istediği gibi yalan söyleyebildi. Böylece zaman kazanan Oral Çelik, kanıtları değiştirdi, Mehmet Şener yurt dışına kaçtı. Oral Çelik de kaçtı.
– Abdi Beyin öldürülmesine karışan bu kişilerin hepsi ülkücü mü?
-Hepsi ülkücü, Abdullah Çatlı, Ülkücü Gençlik Derneği Genel Başkan Yardımcısı, Oral Çelik, Malatyadaki Ülkücü eylemcilerin başı. Cinayet suçundan aranan biri Mehmet Şener de Ülkücü.
– Bunların hepsi, şu anda yurt dışında, peki, orada, birileri tarafından nasıl korunup kollanıyorlar?
– Sayın Çölaşan, bunlar çok karışık ilişkiler. Ayrıntıya girersem, kitap, olur. Sadece bir örnek vereyim. Mehmet Şener, İsviçrede tutuklanıyor ve Türk Hükümeti kendisinin iadesini istiyor. Ancak İsviçre Federal Mahkemesi, 22 Mart 1983 tarihli kararında, Şenerin Kürt olduğunu ve iade edilmeyeceğini belirtiyor. Böylece, yılların Ülkücüsü ve Türk Milliyetçisi Mehmet Şener, kendisini mahkeme kararıyla Kürt yaptırıyor. Bunlara, bu akılları kim veriyor Bunlara en uyanık avukatları kimler tutuyor bunları düşündüğünüz zaman, birileri tarafından kollanıp korundukları açıkça ortaya çıkıyor.
-Vallahi aferin İsviçre, Fransa, Almanya gibi bütün uygar ülkelere, hem bunları kanatları altına alıyorlar, hem de kendi ülkelerinde. Küçücük bir terör olayı olsa, hüngür hüngür ağlaşmaya başlıyorlar. Bunlar bu kafayla daha çok ağlaşırlar. Peki, Sayın Mumcu, Mehmet Ali Ağca ne zaman kaçmıştı cezaevinden?
– Ağca kaçmadı. Kendi örgütü tarafından, askeri cezaevinden 23 Kasım 1979 günü kaçırıldı. Örgüt lideri de Oral Çelik. Sonra, cezaevinde görevli bir er, 18 yıl hapis aldı. Yargılanan subay ve astsubaylar beraat ettiler. Burada ilginç bir durum var. Ağca kaçırıldığı zaman, suç ortağı Mehmet Şenerin kardeşi Hasan Hüseyin Şenerin arabasıyla Ankaraya götürülüyor. Oysa o arabayı, İstanbul polisi biliyor. Biraz dikkatli davranılsa, Ağca o gün, Oral Çelikle birlikte yakalanırdı.
– Birileri, o aşamada da korumuş muydu Ağca yı?
– O günleri bir anımsayın. Polis, karşıt görüşlü kamplara bölünmüştü. Ülkücü polisler vardı. Mitte de, Ülkücüler vardı.
– Ağca, kendisini koruyan bu görevlilerin adını hiç verdi mi?
-Elbette, Romada ifadesini alan İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı askeri savcılarına, Şahin Tolunoğlu adında bir MİT görevlisinin adını vermiştir. Bu adam şimdi öldü. MİTte, Devlet Planlama Teşkilatı nda ve Atom Enerjisinde çalışmış. 1969 seçimlerinde MHP adayı.
-Evet, Sayın Mumcu, şimdi tekrar gelelim Ağca nın cezaevinden kaçırılması olayına.
– Ağca yı arabasıyla Ankaraya getiren Hasan Hüseyin Şener, bu arabayı Yalçın Özbey adında bir başka Ülkücü den satın almış.
– Amma da çok isim var bu olayda.
– Ben, çok özetleyerek veriyorum. Rus romanları gibi, bir sürü isim var. Gel de, çık işin içinden. Bu Yalçın Özbey, Ağca nın en yakın arkadaşı. İpekçi cinayetinden önce, ortak banka hesapları var. Bu hesapların niçin ortak yatırıldığı bile araştırılmamış. Nasıl araştırmazsınız bunları yahu Kaldı ki, Ağca nın üzerinde yakalanan adresler de araştırılmıyor. Daha da ilginç olanı, dosya sıkıyönetim komutanlığına gönderilirken, bu adresler emniyet müdürlüğünde unutuluyor Ağca nın annesinin evinde arama yapmak bile, günlerce sonra hatırlanıyor. Tabii, bu arada atı alan Üsküdarı geçmiş.
– Yalçın Özbey e ne oldu sonra?
-Ne olacak Kaçtı. Sonra Almanyada, ruhsatsız silah taşımak ve sahte belge düzenlemek suçundan yakalandı. Bana İtalyada Abdi İpekçi yi Oral Çelik in öldürdüğünü söyleyen Mehmet Ali Ağca, daha sonra bu cinayeti Yalçın Özbey in işlediğini açıkladı. Tut kelin perçeminden.
– Cezaevinden kaçtıktan sonra Ağca yı, Ankaraya getirdiler. Sonra neler yaptı Ağca?
– Ankaradan, Nevşehire götürüldü. Orada Timur Selçuk adlı bir Ülkücü kendisine pasaport aldı ve Ağca, İrana geçti. Bu kez İranda Devrim Muhafızlarından korkup, yeniden Türkiyeye geldi. Ondan sonra da Abbas, Bulgaristan yolcusu oldu. O günlerde Bulgaristana geçmek, çok kolaydı. Bulgaristan zaten bir kaçakçılar cenneti. Bir sosyalist ülkeye yakışmayacak bir biçimde, devlet eliyle kaçakçılık yapılıyor. Ağca, bir Hintlinin pasaportuyla, Bulgaristana geçiyor. Tabii bu arada Ülkücü Gençlik Derneği de boş durmuyor. Genel başkan yardımcısı Abdullah Çatlı tarafından Nevşehir Emniyet Müdürlüğüne Faruk Özgün adına hazırlatılan bir pasaport, hemen kendisine ulaştırılıyor. Orada, meşhur kaçakçı Abuzer Uğurlu, Doğan Yıldırım adındaki eski bir gümrük memuru eliyle kendisine para yardımı yapıyor. Uğurlu nun ifadesine göre, Doğan Yıldırım, Sofyada parasız kalan Metin adlı bir arkadaşına para göndermesini istiyor. Abuzer Uğurlu da, Bulgaristanda bulunan Ülkücü Ömer Mersan a telefon edip Ağca ya para vermesini söylüyor. Bu Doğan Yıldırım da, ilginç bir insan, 12 Mart döneminde Deniz Harp Okulu öğrencisi iken ayrılıyor ve gümrükçü oluyor. Ağca ile Selimiye Cezaevi nde tanışmışlar.
– Abuzer Uğurlu ile gümrükçü Doğan Bey nereden tanışıyor acaba?
– Biliyorsunuz, gümrükçülerle kaçakçılar arasında zaman zaman böyle ilişkiler oluyor. Bu ilişkilerin belgelerini de, dava dosyalarında çok gördük daha sonra.
– Sayın Mumcu, 13 Mayıs 1981 günü Romada, Papaya suikast girişimi oluyor. Bu işi yapan da Ağca. Yani, bir süre sonra yine ortaya çıkmış oluyor. Bunu yapana kadar, Avrupada mı dolaşıyor kendisi?
– Evet, o tarihe kadar Avrupada, Ülkücüler tarafından saklanıyor. Yine Mehmet Şener, orada Oral Çelik, Abdullah Çatlı, Erdal Ünal, Eyüp Erdem, Ömer Bağcı, Mahmut İnan. Bakınız, bu Mahmut İnan önemlidir.
– Niçin önemlidir?
– Herkesi aldatmış da ondan. Aslında İnan diye birisi yok. Bu Ülkücü nün gerçek adı, Feridun Akkuzu. Önce Türkiyede, silahlı eylemlerinden dolayı yargılanmış ve yirmi yıla mahkûm olmuş. Sonra da beraat etmiş, Zürihte Ağca yı saklayan, bu Akkuzu. Tabii bu arada, yurt dışına kaçmış.
– Şimdi nerede?
-Şimdi Ankarada, bir şirkette çalışıyor.
– Siz, Abdi İpekçi nin katili Ağca ile Romada, Rebibbia Cezaevinde konuşmuştunuz. Nasıl gerçekleşti bu görüşme?
-İtalyan RAI Televizyonu, beni Papa Suikastı, konusunda bir açıkoturuma çağırmıştı. Oraya gidince, gazetecilik yapmak amacıyla, davanın sorgu yargıcı Martella ile görüşmek istedim. Benim Silah Kaçakçılığı ve Terör adlı kitabımın Martella tarafında İtalyancaya çevirtildiğini duymuştum. Bunu da bana, Örsan Öymen söylemişti. Örsan da, Martella ile görüşmek istemiş. Bu arada kendisine Abuzer Uğurlu dan söz etmiş. Martella da, harıl harıl Abuzer Uğurlu ile ilgili bilgi arıyormuş. Türkiyeye sormuş, bizim makamlardan yanıt gelmemiş. Örsanın elinde benim kitabı görünce almış ve Türkoloji Profesörü Anna Masala ya bir haftada çevirtmiş. Örsana imzaladığım kitabı, dava dosyasında gördüm. Martella ile konuştuk. Benim yerimde olsan, Ağca ya neler sorardın dedi. Ben de soruları yazdım. Sonra Bunlara kendisinin vermesi muhtemel yanıtları da yazar mısın dedi. 22 soru ve bunların olası yanıtlarını kendisine verdim. Nitekim yirmi soruya benim yazdığım yanıtlarla, Ağca nın yanıtları birbirini tuttu. Bu durumda Martella bana Diğer iki sorunun yanıtları için seni Ağca ile görüştürmek istiyorum. Kabul eder misindiye sordu. Elbette ki kabul edeceğimi söyledim. Böylece, 9 Şubat 1983 günü Mehmet Ali Ağca ile Romadaki Rebbibbia Cezaevinde yüz yüze geldik.
– Neler konuştunuz orada?
-Ağca nın, Ülkücülerle olan ilişkilerini.
– Bunu kabul ediyor mu?
-Ediyor ama kendine göre gerekçeler bularak. Efendim, işte ben maceracıyım, Ülkücüleri korumuyorum, Serdar Çelebiyi buraya getiren (adını verip yakalatan) benim gibi sözler.
– Kendisiyle rahatça konuşabildiniz mi?
-Hayır, aynen bir mahkeme gibiydi Martella oturmuş, zabıt kâtibi daktiloyu almış, soru yanıt, soru yanıt Ağca, İtalyanca konuşuyor, Profesör Anna Masalla Türkçe ye çeviriyor.
– Hiç Türkçe konuşabildiniz mi?
-Kaşla göz arasında evet, sadece bir cümle diyebilirsiniz. İpekçi yi kim öldürdü diye sordum. Oral Çelik dedi.
-Yani kendisinin öldürmediği anlamında mı söylüyor bunu?
– Evet o anlamda.
-Sayın Mumcu, bir de şunu soracağım. O günlerde gazetelerde Ağca nın, Türkeşe gönderdiği iddia edilen bir mektup çıkmıştı. O olay nedir?
– O mektuba basına kimin gönderdiği, belli değildi. Güya bir vatandaş, Ankarada köpeğini gezinirken, köpek bir ağacın altını eşelemiş ve topraktan naylon torba içinde bu mektup çıkmış. İnanılacak gibi değildi. Ama mektubu gönderen kişi, böyle yazıyordu. Sonra Milliyet Gazetesi bu mektubu Ankara Sıkıyönetim Savcılığına göndermiş. Savcılık, iki ayrı ekspertiz raporu hazırlatmış. İki ayrı uzman kuruluş tarafından düzenlenen raporlarda da Evet, bu Ağca nın el yazısıdır deniliyordu. Ancak, bu mektubun gazetelere gönderiliş biçimi kuşku vericiydi. Ben Martella ya Bunu bir de siz inceletin dedim. Sonuçta bu mektubu Ağca nın yazmadığı ortaya çıktı. Ancak, kendisiyle görüşmemiz sırasında, bu sonuç henüz belli olmamıştı. Ağca Ben, Türkeşe mektup yazacak kadar, bu işlerin amatörü değilim dedi.
– Uğur Bey, nasıl bir adam bu Ağca?
– Manyak, psikopat ve ruh hastası.
– Ama zeki bir insan. Öyle değil mi, peki, Ağca nın İpekçi cinayeti öncesinde karıştığı olaylar var mı?
-Silahlı bazı gasp olayları var. Aslında Ağca, İstanbul Aksarayda, kaçak Amerikan sigarası satan bir kimse. İşi bu. Taksimde, Maksim Gazinosu önünde de tombalacılık yapıyor. Önemli bir adam değil ama hep çok önemli birisi olmayı istiyor. Oral Çelik e hayran. Onun yamağı. Doğru dürüst silah kullanmasını bile bilmiyor. Bu yüzden, İpekçi cinayetinde de tek başına değil.
– Kim var yanında?
-Yavuz Çaylan var. O, arabayı kullanıyor. Ağca var, bir de üçüncü bir kişi var. Bu, Oral Çelik olabilir.
– Yavuz Çaylan nerede şimdi?
-Bir süre hapis yatıp çıktı. Şimdi ticaretle uğraşıyor. Duyduğuma göre zengin olmuş.
– Oral Çelikin izine hiç rastlandı mı?
– Hayır. Herhalde birileri Oral Çelike sahte olduğu hiç anlaşılmayacak sahte pasaportlar veriyor ki, şimdiye kadar yakalanmadı. Ayrıca, kendisinin estetik ameliyat olup yüzünü değiştirdiği de söyleniyor.
– Peki, kim verebilir bu sahte pasaportları yani.
– Sayın Çölaşan, şu Ağca nın, Türkeşe yazdığı ileri sürülen mektup örneğini ele alın. Mektup sahte. Fakat sahteliği kolay kolay anlaşılmıyor. Kim hazırlayabilir böyle dört dörtlük sahte belgeleri Bu kadar benzerlik yaratmak kolay mıdır Ne bileyim, belki de bazı istihbarat örgütleri hazırlıyordur. Belki KGBdir (Sovyetler Birliği İstihbarat Örgütü). Oral Çeliki bütün dünya arıyor, ancak bulamıyor. Oysa bu adamın yaşadığı biliniyor. Konuşmamızın başında sözünü ettiğim Ülkücü Abdullah Çatlı nın sırrı çözüldüğü gün, belki Oral Çelik de yakalanır. Böylece, bunları kimlerin koruduğu, kimlerin sahte pasaport düzenlediği de ortaya çıkar.
– Uğur Bey, burada bir şey dikkatimi çekiyor. Siz, gazetecilik alanında çok büyük bir arşive, binlerce belgeye sahip bir insansınız. Hatta şimdi de bilgisayarla çalışıyorsunuz. Elinizdeki bütün belge ve bilgileri bilgisayara vermişsiniz. Bir anlamda bilimsel çalışma yapıyorsunuz. Şimdi, bir şey soracağım. Elinizde bunca belge ve bilgi var. Bir Ülkücü şebekesi Abdi İpekçi cinayetinde önemli rol aldı. Sonra bunlar, yurt dışına kaçtı, bize iade edilmedi. Ve ortalıktan kayboldular. Ve birileri bunları mutlaka koruyup kolladı. Belki şimdi de koruyup kolluyorlar Acaba bu konuda, elinizde somut kanıtlar var mı Bu işlerin uzmanı bir gazeteci olarak, bunu ispat edebilir misiniz?
– Hayır. Kökenim hukukçu olduğu için, size örnek vereyim. Hukukta bir Duyum vardır, bir de Kanıt. Bazı olayları duyarsınız, birtakım güvenilir ve saydığınız insanlar size bazı ilişkileri anlatırlar. Anlatılanların doğru olduğunu, kesinlikle de bilirsiniz. Ancak, duyduğunuz her konuyu yayınlayamazsınız. Duyumun belirtiye, belirtinin de kanıta dönüşmesi için, bu konuda yargılama yapmak gerekir. Yargılama yapmadan Kesin kanıt elde edilemez. Gazeteci olarak bizlerin yaptığı Duyumu Belirtiye dönüştürmektir. Bizim gücümüz, bu kadarına yeter. Abdullah Çatlı ve Oral Çelik gibi kişilerin, bir takım güçlü eller tarafından korundukları belli oluyor. Abdi Beyin öldürülmesine karışan bu kişileri, kimler koruyor ve niçin koruyor Bunları da duyuyorsunuz. Peki, nerede bunun kanıtı Kanıtı yok. Zaten, olamaz da. Orhan Velinin şiiri gibi Duyuyorum, anlatamıyorum. Çok karanlık işler bunlar. Konuyu biraz daha iyi anlatabilmek için bir örnek vereyim size: Mehmet Ali Ağca nın Abdi Beyin katili olduğunu, devletin güvenlik birimlerine bir Ülkücü ihbar etmişti. Adı Ramazan Gündüz. Bu ihbar üzerine polis Ağca yı, ülkücülerin devam ettiği Marmara Kırathanesi nde, eliyle koymuş gibi bulmuştu. Ancak, Ülkücülerin istihbarat kaynakları, bu ihbarcıyı hemen saptadılar ve infaz Ramazan Gündüz, derhal öldürüldü. Bu gizli kalması gereken ihbarı Ülkücülere acaba kim haber vermişti Herhalde bu ihbar devletin hangi duyarlı birimine yapıldıysa, bu duyarlı kesimden birileri. Bilmem anlatabildim mi İşte Abdullah Çatlı, Oral Çelik ve Mehmet Ali Ağca olayına böyle bakmak gerekir.
– Demin, MİT görevlisi Şahin Tolunoğlu ndan söz etmiştiniz. Acaba, şimdi ölmüş bulunan bu eski MHPli, bunları kollayanlardan biri miydi?
-Evet, söz etmiştim. Daha doğrusu, Ağca söz etmişti kendisinden. MİTte çalışmış biri. İşte size bir ilişki. 12 Eylül öncesinde güvenlik güçleri politize olmamış mıydı Poliste ve MİTte görevlerini canla başla yapanlar olduğu gibi böylesine suç örgütlerine kanat gerenler de çıkmıştı. Aralarında Mafiadan para alanlar da vardı, ünlü babaların ve kabadayıların şirketlerinde çalışanlar da vardı. Fazla uzağa gitmeye gerek. Yok canım. İşte son günlerde basınımızda adı sık sık çıkan ve Köstebek olarak anılan Ali Kent diye biri var. Bunun eşi, nerede çalışıyor biliyor musunuz?
-Nerede çalışıyor?
-İşte canım, bir yerlerde, Ne bileyim ben belki de köstebeğin peşine düşen kurumlarda.
– Anlıyorum.
-Yani bunlar, son derece karanlık birtakım ilişkilerdir. Size bir örnek daha vereyim Ünlü silah ve uyuşturucu madde kaçakçısı Sarı Avniyi artık herkes tanıyor. Adı, Avni Karadurmuş. 12 Eylülden sonra devlet her yerde harıl harıl bu Sarı Avniyi arıyor. Hem de kırmızı bültenlerle falan. Devlet, Sarı Avniyi ararken, Sarı Avni de, Zürihte Türk Hava Yolları için bilet satan bir seyahat acentesinin sahibi, dahası var. Sarı Avninin ortağı da, Türk Hava Yolları Zürih Şubesinin avukatı. Alın bakalım. Daha bitmedi. Sarı Avnin in İsviçreli bir ortağı var. Adı, Paul Waridel. O da uyuşturucu madde ile yakalanıyor ve Amerikalı yargıçlara Yunan İstihbarat Örgütü adına çalıştığını itiraf ediyor. Buyurun bakalım. Karanlık işler bunlar. Gerçekten çok karanlık.
-Uğur Bey, Ağca nın da bu tür ilişkileri ortaya çıktı mı?
-Çıktı tabii. Bir örnek vereyim: Sofyadan, Türkiyeye dört kez telefon etmiş. Telefonla aradığı üç numara belli olmadı. Dördüncü telefon numarası ise hiç belli olmadı. Kime ait acaba bu telefon numarası Çünkü hemen değişmiş ya da değiştirilmiş. Nedense, hiç ortaya çıkmadı ya da çıkarılmadı.
– Bu tür ilişkileri İtalyada falan da sürüyor mu?
-Dedim ya, bazı duyumlar var, belirtiler var, ama kanıt yok. Size bir örnek daha vereyim: Ağca nın, DIvidio adlı çok yetenekli bir İtalyan avukatı var. İyi, güzel. Romada, Papa Suikastı davasını izliyoruz. Tam, Ağca konuşacak, fakat avukatı ortada yok. Allah Allah, böyle önemli bir günde avukat nerede Nerede mi Bir başka davada, O dava da ilginç. İtalyan Askeri İstihbarat Örgütünün Başkan Yardımcısı General Musumici ve arkadaşları, Bologna da yargılanıyorlar. Suçları da Neo-Nazi örgütler ve Mafia ile ilişki kurup, bazı soruşturmaları saptırmak ve yanlış yere yönlendirmek. Ağca nın avukatı, aynı zamanda bu istihbaratçıların da avukatı. Şimdi, gel de şüphelenme olup bitenlerden. Evet, gel de şüphelenme. Ağca nın ifadelerinin bu general tarafından aldırıldığını bil, ondan sonra da şüphelenme.
– Gerçekten, polis romanları gibi.
– Polis romanları biraz hayal gücüne dayanır. Bunların hepsi de gerçek. Sarı Avniyi, Ağca yı General Musumici yi, Şahin Tolunoğlu nu, bu karanlık olaylara karışan ülkücüleri, diğer Mafia babalarını al da yaz bakalım şimdi. Tabii ben burada olayları ve gerçekleri çok özetle anlatmaya çalışıyorum. Yoksa okuyucuların da haklı olarak kafası karışır. İçinden çıkılacak iş değil yani.
– Peki, siz İpekçi Olayını böylesine ayrıntılı olarak incelediniz. Acaba, kimler öldürtmüş olabilir Abdi Beyi?
– Tabii elimizde kesin kanıtı yok. Onun için, varsayımlarla gerçekleri birbirinden ayırmak gerekiyor. Ben, şöyle söyleyeyim. Birinci olasılık şu: Abdi Bey, ilerici bir yazar ve yetenekli bir gazete yöneticisiydi. Siyasal etkinliği çok fazlaydı. Üstelik sağ çevrelerde Yahudi dönmesi ve komünist! olarak tanınmaktaydı. O günleri bir düşünün. Birçok değerli insan, milletvekili, eski başbakanlar, sendikacılar, öğretim üyeleri, yazarlar, öğrenciler birer birer öldürülüyorlar. İpekçi Cinayeti de, bunlardan biri olabilir. Amaç, terör aracılığı ile korku ve yılgınlık yaratmaktadır İkinci olasılık, Abdi Beyin büyük bir kaçakçılık dosyasını yayına hazırlamakta olduğu için öldürülmüş olmasıdır. Ölümüne yakın günlerde, kendisinin bazı kaçakçılık olaylarına eğildiği biliniyor. O günlerde, CHP Hükümeti iş başında ve AP den transfer edilen Tuncay Mataracı, Gümrük Bakanıdır. MHPli eski Gümrük Bakanı Gün Sazak bir demeç verir ve gümrüklerde kaçakçılık yapıldığını ileri sürerek, şu imada bulunur. Bunların ucu kime dayanır, onu Allah bilir Aynı günlerde Gün Sazak, Abdi Beyi ziyaret eder ve bu konuda bir dosya verir. İpekçi, bu dosya üzerinde çalışırken öldürülür.
– Dosya bulundu mu?
– Hayır, bulunmadı. Şimdi bakınız. Abdi İpekçi de öldürüldü. Gün Sazak da Bunlar, çok düşündürücü değil mi Sonra, İpekçi nin not defterinde, son günlerde Külekçi adının, yazılı olduğunu görüyoruz. Mehmet Külekçi, ünlü kaçakçılardan ve Bekir Çelenkin de ortağı. Bu gibi ilişkilerden hiçbir şey çıkmayabilir ama çok şey de çıkabilir. Araştıracaksın ve dava açacaksın. Bunlar, hep eksik bırakıldı.
– Ağca nın, kaçakçılarla da ilişkisi var değil mi?
-Var. Kesin olarak var. Hem kaçakçılarla ilişkisi var, hem de Ülkücülerle.
– Sayın Mumcu, 12 Eylül öncesinde Ülkücülerin ve Ülkücü örgütlerin kaçakçılık olaylarına girdiği belli oluyor. Peki, sol örgütlerde aynı ilişkilere girmişler miydi?
– Elbette. Aynı şey terör eylemlerine girişen sol gruplar için de geçerli Çünkü terör, çatal bıçakla değil, silahla yapılır. Silah için de, para gerekir. Para nereden sağlanır Banka soygunu, teberru falan filan. Hayır, bunlar kesinlikle yetmez. Bu iş için, uyuşturucu madde kaçakçılığı yapılır. Uyuşturucudan gelen parayla, silah alınır. Ama ben demiyorum ki Her Ülkücü, kaçakçı veya katildir. Hayır. Kaçakçı olanı var, olmayanı var. Katil olanı var, olmayanı var. Yurt dışına kaçan bir Ülkücü veya solcu terörist, nasıl yaşayacak Dil bilmez, işi yok, nasıl yaşayacak birilerinin korumasına sığınıp kaçakçılık yapacak.
-Acaba İtalya, Ağca yı bize geri verse ve ölüm cezası yerine getirilse. Bunu ister misiniz?
– Hayır, istemem. İnsan olarak da, hukukçu olarak da ölüm cezasına karşıyım. Ölüm cezasının çare olmadığına inanıyorum.
– Peki, bu adamın İtalyadaki davalar sonucunda durumu nedir şimdi?
– Papaya suikast olayından, müebbet hapis cezası aldı. Ancak o dava görülürken, biliyorsunuz konuşmayı reddetmişti. Geçen yıl görülen ikinci davada Ağca sanık değil, tanıktı.
– Orada niçin, Ben Hazreti İsayım diye atraksiyonlar yaptı?
– Daha önce orada sorgu yargıcına uzun ifadeler vermişti. Bana kalırsa Hazreti İsa numarasına yatmasının nedeni, hem daha önce söylediklerinin yalan olduğu anlaşılmasın, hem de bazı anlattıkları kanıtlanmasın, diyedir. Çünkü bu numarayı ortaya atınca, geçmişte verdiği bütün ifadelerini yine kuşku bulutları altına sokmuş oldu. Niçin Çünkü o davada karşısında canavar gibi İtalyan avukatları vardı. Bu avukatların, soracakları sorularla kendisini perişan edeceklerini çok iyi biliyordu. Bundan korktu. Ama psikopat olduğu için de, kendisini gündemde tutmayı bildi. Bu adam sanıyorum ki, bir gün anılarını yazıp çok para kazanacak. Bunu, kesinlikle hissediyorum.
– Şimdi tekrar olacak belki ama şu soruyu bir kez daha soracağım size. Nasıl bir adam bu Ağca Yani manyak mı, yoksa rol mü yapıyor?
– Valla benim günlük deneylerden çıkardığım sonuç, Ağca normal bir insan değil. Her olayın merkezi olmayı isteyen ve kendini sürekli gündemde tutmayı amaçlayan biri. Aslında söylediklerinin hangisi gerçek, hangisi yalan Bunları ayırabilmek büyük hüner istiyor. Çünkü birtakım olayları duyuyor, öğreniyor ve sonuçta bunları bilerek veya bilmeyerek bazı gerçeklerle karıştırıyor. Onun için de, mutlaka çok ciddi bir soruşturma geçirmesi gerekirdi. Bu adamı çok bilimsel ve işi çok iyi bilen kafalarla sorgulamak gerekirdi. Dediğim gibi, gerçekten çok karanlık bir olay. Öyle ilişkiler var ki, bunları görüyorsunuz, ancak kanıtlamak mümkün olmuyor. Unutmadan bir şey daha söyleyeyim, Ağca nın Abdi İpekçi davasındaki avukatı da bir süre sonra kaçakçılıktan gözaltına alındı, ancak daha sonra serbest bırakıldı.
– Sayın Mumcu, bir şey daha soracağım burada. Mehmet Ali Ağca adındaki kahraman, Abdi Beyden sonra, Papaya da tetik çekti ama öldüremedi. Papa suikastına niçin girişti bu adam?
– Evet, Papaya ateş ettiği kesin. Ama bu işe niçin giriştiği belli olmadı. Kendisine sorarsanız, Bulgarlar Papayı ortadan kaldırmak istiyorlardı. İşte o yüzden ateş etti. Papa Suikastının da gerçek nedeni ortaya çıkmış değil.
– Sonuçta olan, rahmetli Abdi İpekçi ye oldu.
-Maalesef öyle. Abdi İpekçi tam anlamıyla Kim vurdu ya gitti. Doğrusu, Türk basını da, bugüne kadar bu konuda, pek parlak bir sınav vermiş değil.
– Abdi Bey, gazetecilikte çoğumuzun ustasıydı. Benim de ilk ustamdı. Onu kalleşçe öldüren kirli elleri, burada bir kez daha hem kendim, hem de bütün okuyucularımız adına lanetliyorum. Demek ki, o pırıl pırıl insan böylesine karanlık kişilerin, karanlık örgütlerin ve ruh hastası sapıkların hedefi imiş. Nur içinde yat Abdi İpekçi. Allah sana rahmet eylesin.
(Hürriyet, 7 Şubat 1987)